İnsanoğlu tarih boyunca birçok devlet, kültürel, sosyal ve politik sistem kurmuştur. Bunlardan bazıları binlerce yıl, bazıları yüzlerce yıl sürmüş bazıları da kısa sürüp yok olmuştur. İnsanlığın deneme yanılma yöntemiyle attığı adımlar bizi bugün bulunduğumuz noktaya getirmiştir. Peki Feodalizm (Derebeylik) nedir? Feodal sistem nasıl ortaya çıkmıştır?
Feodalizm, Senyör ya da Lord olarak adlandırılan toprak sahibi bir derebeyin topraklarında serf adı verilen köylüleri çalıştırıp, ortaya çıkan üründen onlara ufak bir pay verdikten sonra geri kalanı kendisine almasına dayalı bir ekonomik sistemdir. Terim, latince ‘feudum’ ‘feudalism’ sözcüğünden türetilmiştir. Feudalism, hizmet etme koşuluna bağlı olarak verilen arazi anlamına gelir.
Toprağa, tarımsal üretime ve lorda hizmet koşuluna dayanan feodal sistemin, dokuzuncu ve on beşinci yüzyıllar arasında uygulandığı genel kabul görür. Bu bağlamda feodalizm, Avrupa’nın yaklaşık 600 yılına damgasını vurmuştur.
FEODALİTE REJİMİNİN ÖZELLİKLERİ
-
Feodalite rejimin kurulmasından sonra Avrupa’da siyasal birlik bozulmuş, küçük yönetim birimleri ortaya çıkmıştır.
-
Derebeylik yönetimi, IX. yüzyılda Fransa’dan bütün Avrupa’ya yayılmış ve bütün Ortaçağ boyunca devam etmiştir.
-
Feodalite rejiminde, halk arasında eşitlik yoktu. Avrupa’da halk; soylular, rahipler, burjuvalar ve köylüler diye sınıflara ayrılmıştır. Bu nedenle Ortaçağ’da Avrupa’da sosyal adalet sağlanamamıştır.
-
Toprakların mülkiyeti soyluların elinde toplanmıştır.
-
Ortaçağ’da kapalı bir ekonomik politika izlendiği için halk sermaye birikimine sahip olamamıştır.
FEODALİZMİN OLUMLU YÖNLERİ
Feodalizm 1.000 yıldan daha uzun bir süre önce ortaya çıkmış, alt ve üst sınıfın birlikte uyumla yaşamasına olanak sağlamış, görece medeni bir sistemdir. Toplumdaki herkesin üstlendiği göreve uygun olarak ödüllendirildiği ve yerel toplulukların bile bir şekilde sesini duyurabildiği bir sistem olmuştur. Kral, hiyerarşinin en üstünde yer aldığı halde karar almak konusunda bağımsız değildir. Sistem, binlerce kilometre ötedeki bir krala duyulan kör bağlılıktan ziyade bireyin bağlı olduğu kişiye duyduğu güven üzerine inşa olmuştur.
Baronlarla serfler arasındaki ilişki, Karanlık Çağlardaki ilişkiden çok daha istikrarlı, güvenli ve verimlidir. Toplumda herkesin bir yeri ve amacı olmasını sağlayarak ulusal sadakatin artmasını sağlamıştır.
Hepsinden öte sistem, az da olsa insana kaderini belirleme şansı tanımıştır. Kimse zorla savaşmak ya da zorla çalışmak durumunda kalmamış; en azından bu ikisi arasında bir tercih yapabilecek hale gelmiştir.
FEODALİZMİN OLUMSUZ YÖNLERİ
Yukarıdaki faydalar yanı sıra feodalizm beş yüzyıl boyunca Avrupa’nın ağır baskıcı bir sistem ile yaşamasına neden olmuştur. Kralın mutlak gücü, bazı konularda sınırsız davranışlara yol açmıştır. Örneğin aşırı vergiler ve ölüm tehdidi vb. Sosyal adalet son derece zayıftır. Halkın %90’ını oluşturan sınıfın fırsatları yok denecek kadar azdır. Ayaklanma korkusu, kralın baronlarını sürekli olarak mutlu etmesi gerekliğini doğurmuş bu da güvensizlik beraberinde komplolara yol açmıştır.
Güç ve sadakat en makbul değerler olarak görülmüş, zekaya ve meritokrasiye önem verilmemiştir. (Meritokrasi: Liyakata dayalı bir yönetim anlayışını benimseyen devlet modeli.) Bu olumsuz yönleri yüzünden feodalizm, sosyal ve felsefi gelişmeleri frenlemiştir.
GÜNÜMÜZDE FEODALİZM
Sanıldığı gibi feodalizm Orta Çağ’da ortaya çıkmamıştır. Kökleri Antik Mısır’a kadar geri gider. Ancak 19. yüzyıla kadar feodalizm terimi kullanılmamıştır. Hint kast sistemi, Kuzey Kore hatta bazı suç örgütlerinde feodalizmin motiflerini görebiliriz.
Örneğin pek çok mafya organizasyonu, modern feodal sistemlere örnektir. Burada güçlü bir lidere bağlı belli alanların sorumluları olan liderler vardır ve onlara bağlı olarak faaliyet gösteren başkaları ve sonuç olarak sistemin her üyesi, kendi güvenliği için kendisinin üstünde konumlanmış olan kişiye ya da kişilere ödeme yapmak zorundadır.
Bugün felsefi anlamda 21. yüzyıl kapitalizminin feodalizmin parlak bir versiyonu olduğunu iddia edenler de vardır. Bu iddia örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nin neo-feodalizm ile yönetildiğini savunur. Bu iddialarını da halkın en alt tabakasında yaşayan bireylerin kötü ücretlerle çalışmak zorunda kalmalarına karşın şirketlerin çok iyi para kazanmalarına ve dengesizliğin neden olduğu sosyal adaletsizliğe dayandırırlar.
Sonuç olarak feodalizm; istikrar ve güvenliğin sağlamamış olduğu çağlarda, çağın önemli ihtiyaçlarına cevap verebilen bir sistem olduğundan haklı ve doğru bir sistem olarak değerlendirilebilir. Ancak felsefi ve sosyal düşüncenin bu kadar aydınlanmış seviyelere ulaştığı 21. yüzyılda bu tür baskıcı ve kısıtlayıcı bir yaklaşımın benimsenmesi için hiçbir sebep yoktur.
FEODALİZMİN ORTAYA ÇIKMASININ SEBEPLERİ
Feodalizmin ortaya çıkmasındaki en önemli sebep, Roma İmparatorluğu’nun düzeninin karşılaştığı büyük ekonomik bunalımdır.
Roma İmparatorluğu’nda, özellikle İtalya Yarımadası’nda tarımsal üretim, toprak sahibi özgür Roma vatandaşlarının geniş çiftliklerinde, ağırlıklı olarak köle emeği kullanılarak ve imparatorluğun ticaret hatlarındaki hâkimiyeti sayesinde çeşitli pazarlara yönelik olarak yapılıyordu. İyi işleyen ticaret sayesinde gelişmiş bir işbölümü sağlanmıştı ve tarımsal üretim kırsal alanlarda, zanaatlar ise ticari merkez durumundaki kentlerde sürdürülüyordu. Kentler, kırsal kesim için gerekli üretim araçlarını ve lüks malzemeleri, kırsal kesim ise kentlerin gıda ihtiyacını sağlıyordu. Bu şekilde canlı bir kent-kır ticareti oluşmuştu.
Fetihler boyunca Roma yeni vergi kaynakları yaratıyor ve savaşlardan gelen yağma gelirleriyle besleniyordu. Ancak, fetihlerin durması ve savaşların kısır savunma savaşlarına dönmesinin ardından Roma maliyesi zor duruma düştü. Bunu dengelemek amacıyla, vergilerin artırılması yoluna gidilmiştir. Vergilerin artırılması köylüyü zor durumda bırakıp alım gücünü azalttığı gibi, köyden kente göçü de tetiklemiştir.
Bu durum ilk etkilerini ticaret üzerinde göstermiştir. Köylünün alım gücünün azalması köy-kent ticaretini zayıflatmış, kentli zanaatkârlar pazar bulmakta zorlandıklarından iflasa sürüklenmiş, kentle ticaret yapamayan latifundialar (köle emeğiyle üretim yapan tarımsal işletmeler) zor duruma düşmüştür. Bu, Roma dönemindeki ekonomik düzeni yok edecek bir kısır döngüdür.
Ürünlerin pazarlamasında sorunlar yaşanmaya başlandığında, kölelerin üretim dönemleri dışında da beslenmesi zorunluluğu katlanılması olanaksız bir maliyet unsuru haline gelmiştir. Bu tür işletmeler, kölelerin bir kısmını azat ederek, belirli bir toprak kirası karşılığında geçimlik toprakları işleme hakkı tanıdılar.
Azat edilmiş bu yeni küçük çiftçiler tümüyle özgür değillerdi, kendilerine tahsis edilen toprakları terk etmeleri durumunda toprak sahibinin gelir kaynağı da ortadan kalkacaktı. Dolayısıyla bu topraklardan ayrılmama koşuluyla azat edilmişlerdir. Böylece, verilen toprağı işleyerek geçimini sağlayan, karşılık olarak efendisine toprak kullanım kirası ödeyen bu çiftçilerle yeni bir sınıf doğmuş oldu. Bu sınıf, feodal ekonominin ana üretici gücü olan serfler sınıfıdır.
FEODALİZMİN ÇÖKÜŞÜNÜN SEBEPLERİ
-
Feodalitenin çökmesine neden olan birçok gelişme olmakla birlikte en önemli olanlar şunlardır:
-
Ateşli silahların yaygınlaşması sayesinde, geniş surlarla çevrili malikânelerin güvenli birer ortam olmaktan çıkması,
-
Veba salgının yarattığı tarımsal üretim kayıpları,
-
Coğrafi keşifler ve ardından ticaretin canlanması, şehirlerin ortaya çıkması ve insanların şehirlere göç etmesi,
-
Kralların, ticaret ile zenginleşmeye başlayan burjuva sınıfı tarafından desteklenmesi ve böylece merkezi otoritenin güçlenerek güçlü merkezi ordular kurması, gibi gelişmeler feodal sistemi zayıflatmıştır.
Kaynak: Haber7